BAŞ DÜŞMAN KİM?


Türkiye’de siyasal alanda büyük bir karmaşa yaşanmakta. Popülist politikacılık yapma eğilimi ve geçerliliği, gerçekçiliği yok etmekte. Bu nedenle Türkiye’nin ağırlaşan ve çözümü güçleşen sorunları konusunda nesnel, gerçekçi, çözümleyici bakışlar da çok az nedense. Bu konuda en acı verici olanı da başta ABD olmak üzere AB ve birtakım dış güçlerin Türkiye’ye yol gösterir olmalarıdır. Gerek siyasetçilerin gerekse sözde aydınların bu yol göstericilerin(!) peşine takılmaları ilginç. Oysa yol göstericilik rolüne soyunanların ülkemizdeki sorunların ortaya çıkmasında kaynaklık ettikleri de önemli bir gerçektir.
Konuyu daha iyi anlamak için tarihimizden ders almalıyız.
Türkiye’yi parçalamak isteyen itilaf devletleri: İngiltere, Fransa ve İtalya idi. Yunanistan ve Ermenistan ise bu emperyalist güçlerin piyonlarıydı. Türkiye’yi işgal ve parçalama planlarının asıl sahibi İngiltere idi. Atatürk, düşmanı teke indirme, hedefi daraltma ve Türkiye’nin müttefiklerini çoğaltma politikasını esas aldı. Basit bir deyişle İngiltere’yi baş düşman olarak belirledi Ankara. Bir de Türkiye’yi, İngilizlerin desteği ve kışkırtmasıyla işgale yeltenen Yunanistan’la savaşımı ön plana aldı. Öncelikle Sovyetler Birliği ile müttefik oldu. Bu yolla hem doğu sınırını hem de Karadeniz’in güvenliğini sağladı.
Rusya ile dayanışma içindeki Türkiye, Doğu’daki Ermeni sorununu Karabekir Paşa’nın gayretleriyle çözüme bağlandı. Ermenistan’la 3 Aralık 1920’de imzalanan Gümrü Antlaşması’yla Doğu’da bir dayanak noktası oldu. Bu antlaşma BMM hükümetinin ilk uluslararası anlaşması nedeniyle önemli bir siyasal başarıdır. Bu dayanak sayesindedir ki Batı’daki Yunan işgali sona erdirildi.
Mondros Mütarekesi’nden sonra itilaf devletleri ve onlarla işbirliği yapanlar, Türkiye’yi parçalamak için kolları sıvadılar. Fransızlar güney illerimizi işgale yeltendiler. Yöre halkı, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının desteğiyle Fransızları kovdu.  Ardından Fransa ile 20 Ekim 1921’de Ankara Anlaşması imzalandı. Bu anlaşmayla bugünkü Suriye sınırımız (Hatay bölümü hariç) belirlenmiş oldu. Bu yolla da Fransa düşman cephesinden çıkarılarak dostluk ilişkilerinin geliştiği bir ülke olmuştur. Ankara Anlaşması ile itilaf devletlerinden biri, Ankara hükümetini resmen tanımış oldu. Bu da hukuksal anlamda büyük bir başarıdır.
Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı hazırlıklarını yürüttüğü Şişli’deki evi İtalyan elçiliğinin karşısındaydı. Buradaki amaç, İngiltere’den kazık yiyen İtalya’yı Türkiye’nin yanına çekmekti. Böylece düşman cephesini daraltıp güçsüzleştirmekti. Kurtuluş Savaşı sırasında bu taktiğin işe yaradığını görmekteyiz.
Kurtuluş Savaşı’nda Türkiye, asıl savaşı Yunanistan’a karşı verdi. Dolayısıyla İngiltere ile savaştı. Doğru strateji, doğru taktikler, doğru öngörüler, doğru siyaset başarıyı getirdi. Hayaller peşinde koşulmadı. Gerçekçi olmak temel ilkeydi. Olanaksız olanın değil, gerçekleşebilecek hedeflerin peşinden gidildi.
Günümüze gelince...
Neredeyse yetmiş yıldır Türkiye’nin başına çorap ören ABD emperyalizmidir. Türkiye’deki çatışmaların, yoksulluğun, yolsuzluğun, gericileşmenin, Cumhuriyet’in ortadan kaldırılmasının arkasında hep ABD var. Türkiye’deki hiçbir siyasal bunalım, Amerika olmadan açıklanamaz. Bu nedenle Türkiye’nin kurtuluşu, ABD emperyalizminin boyunduruğundan kurtulmasıyla olacaktır. Türkiye, bölücü tehlikeyi önlemek, ülke bütünlüğünü korumak için ABD’nin kurduğu sistemden çıkmalı. ABD ile kol kola yürüyerek Türkiye hiçbir sorununu çözemez. Çünkü sorunları yaratan ABD’dir. Sorunları yaratandan sorunları çözmesini beklemek saflıktır.
O zaman ne yapmalı?
Dün Türkiye’nin baş düşmanı nasıl İngiltere (Türkiye’ye silah çeken Yunanistan) ise bugün de ülkemizin baş düşmanı ABD’dir. ABD’nin silahlı gücü PKK da bu bağlamda düşünülmeli. Çünkü ABD, PKK aracılığıyla Türkiye’ye silah çekmekte ve ülke bütünlüğünü tehlikeye düşürmekte. Bu nedenle düşmanları çoğaltmamalı, hedefi daraltmalı. Bunu yaparken de dostları, müttefikleri çoğaltmalı.
Müttefik konusu, çoğu zaman karıştırılır bazı dostlarca. Müttefik ilişkisi esnektir. Zaman zaman ittifaklar gevşer, bozulmaya yüz tutar. Ustalık, ittifakı hedefe varıncaya kadar sağlam tutmakta. Birisiyle ittifak kurduğunuzda onunla tamamen aynı görüşleri paylaşarak bir olmuyorsunuz. Bir hedef için geçici birliktir ittifak. Bu konuda örnek alınacak kişi de Atatürk’tür.
Son yıllarda solun önemli bir kısmı, emperyalizme göre konumlanma düşüncesinden vazgeçmiş durumdalar. Emperyalizmi gündeminden çıkaran kimi sol gruplar, emperyalizmin güdümündeki PKK ile ittifak kurabiliyorlar. Bu durum, sol ideolojiyi inkârdır. Öncelikle yapılacak iş, Türkiye’nin ve Ortadoğu halklarının baş düşmanının kim olduğunun belirlenmesidir. Baş düşman doğru belirlenirse kurtuluş da yakınlaşır ve zorunluluk durumuna gelir. Yurtsever olmanın da solcu olmanın da gereği budur.

Not: 1 Aralık 2015 tarihli Aydınlık gazetesinde yayımlanmıştır.
                                                           Adil Hacıömeroğlu
                                                           24 Kasım 2015
                                              


2 yorum:

  1. Bana göre; Türk'ün Türk'den başka dostu yoktur. İnsanın en büyük düşmanı kendisidir. Ve rahatlık duygusudur. Bir kişiye kimse kötülük yapamaz kendisinden başka...

    YanıtlaSil
  2. Düşmanlık konusuna iki ayetle açılım getirirsek, 1)Meleklerin"yeryüzünde fesat çıkarıcı olarak insanımı yarattın?" demiş olması 2)Hz.Şuayıb üzerinden "Ölçüde ve tartıda hile yapmayın"emri... Bu iki ayet değerlendirildiğinde; Alemin nizamı muamelata yani diplomasiye tabidir.Muamelat yani diplomaside,ölçüye ve tartıya tabidir. Buradaki,ölçü ise "Düşmanımın düşmanı,benim dostumdur" kriteridir.

    YanıtlaSil