YENİKAPI’NIN SESİNİ İŞİTİN


7 Ağustos 2016 Pazar günü Yenikapı’da neredeyse tüm partilerin katılıp destek verdiği bir miting yapıldı. Mitingin adı: Demokrasi ve Şehitler Mitingi... Alan kırmızı-beyaza bürünmüş. Mahşeri kalabalık, bir bayrak denizi içinde yüzmekte. Denizin maviliği bile kırmızıya boyun eğmiş.
Aşırı sıcağa karşın İstanbul’un her yerinden yurttaşlarımız ırmak olup Yenikapı’ya aktı. Yurdun her kentinden insanlar ellerinde bayraklarla koştu. Yurtdışından gelenler vardı. Her renkten, inançtan, etnik kökenden, farklı giyim kuşamlı, değişik siyasal köklerden gelenleri bir araya getiren ve onlara çatı olan Türk Bayrağı idi. Bayrak, güneşin yakıcı etkisine karşı yurttaşlarımıza gölge, serinlik olmaktaydı. Bayrakların dalgalanması, serin kuzey rüzgârlarının görevini yapmaktaydı adeta.
TBMM’de grubu bulunan üç siyasal partinin liderinin içtenlikli görüntüleri güzel. Siyaset dilinin yumuşaması, Türkiye’nin birliği için olumlu. Üç siyasal partinin bayrağın birleştiriciliğinde bir araya gelmesi gelecek açısından umut vermekte.
Mitingde yapılan konuşmalarda kurucu değerlere dönüşün işaretleri var. “Bayrak, vatan, millet, Atatürk, Cumhuriyet” söylemleri çok olumlu.
Devlet Bahçeli’nin konuşması tarihsel vurguları bakımından güzeldi. Atatürk ve Cumhuriyet değerleriyle ilgili sözleri heyecanlıydı. Ordu-millet birlikteliğini öne çıkarması önemliydi.
Kılıçdaroğlu’nun Cumhuriyet vurgusu iyiydi. “Kışlaya, adliyeye, camiye siyasetin sokulmaması” konusundaki ısrarı, bugün yaşanan sorunların nedenlerini ortaya koyma bakımından çok önemliydi. Ancak Kılıçdaroğlu da tıpkı Erdoğan gibi “Atatürk” yerine, “Gazi Mustafa Kemal” demesi ilgi çekici. “Atatürk” adı neden birilerini bu kadar rahatsız eder? Kılıçdaroğlu’nun ve bazı YCHP yöneticisinin HDP/PKK’yı Yenikapı’ya getirme çabaları anlaşılır gibi değil.
Başbakanın konuşması birleştiriciydi. 15 Temmuz’dan beri yaptığı tüm açıklamalar, sorumluluk yüklü. RTE’ye göre daha çok devlet adamı görüntüsü vermekte. AKP dışındaki yurttaşları kırmadan kucaklama eğilimi var. “Atatürk, Türk Milleti, Türk Bayrağı, Cumhuriyet...” gibi kurucu değerleri vurgulamada başta RTE olmak üzere diğer AKP yöneticilerine göre daha rahat Binali Bey. Konuşmalarından anlaşılacağı üzere bu kavramları kullanmada dil alışkanlığı var. Bazı sözcükleri yanlış söylüyor. Örneğin, “temuz” demekte, “temmuz” yerine. Güzel Türkçemizi doğru kullanma konusunda siyasetçiler örnek olmalı.
TBMM Başkanı Kahraman’ın niye konuştuğunu ben anlamadım, anlayana da rastlamadım. Aklı fikri Soğuk Savaş döneminde kalmış, ne dediği belli olmayan biri. Söylemleri ayrıştırıcı. Popülist din vurgusu var her tümcesinde. Öyle ki şair Ahmet Muhip Dranas’ın adını söylerken “Ahmet” yerine “Muhammet” diyor. Bilinçaltı saplantılarla dolu. Bu nedenle ulusu ayrıştırıcı bir söylemi var.
Erdoğan, bildiğimiz gibi. Kurtuluşu Atatürk ve Cumhuriyet şemsiyesi altına sığınmakta bulmuş. Ancak fırsat buldukça şemsiyeyi tırmalayıp yırtmaya çalışmakta. Altına sığındığı o şemsiye darbeler aldığı için FETÖ’nün ortaya çıktığının farkında değil ne yazık ki. Tıpkı suda boğulmamak için kurbağanın sırtına binen akrep gibi. Huyundan vazgeçmiyor. Akrebin tam da suyun orta yerinde kurbağaya sokması gibi davranmakta. Kendi siyasal saplantılarının peşinden giderken kendini koruyan şemsiyeyi kırıp dökmek nasıl bir akıldır? RTE’nin, milletin birleşmesinden siyasal çıkar elde etme isteği açıkça görülmekte. Bu davranışın geri tepeceğini söyleyelim.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’ın konuşmasının içeriğine değinmeyeceğim. Ancak konuşmasının olumlu olduğunu söyleyebilirim. Ordu-millet kaynaşması açısından önemlidir bu konuşma. Akar’ın konuşmasının sık sık “En büyük asker, bizim asker!” sloganıyla kesilmesi ve buna bütün alanın içtenlikle katılmasının altı çizilmelidir. Bu coşku, milletin TSK’nın arkasında tüm gücüyle yer aldığını göstermekte.
Millet birleşiyor. Ancak bazı siyasetçiler, eski alışkanlıkları nedeniyle bu birleşme karşısında ayak sürümekteler. Milletin birliği karşısında direnen, halkın iletisini görmeyen siyasetçi yıkılır. Halk, kurucu değerlere dönülmesinden yana. PKK’nın da FETÖ’nün de arkasındaki gücün ABD olduğunun farkında. Darbe ve terörün Atlantik patentli olduğunu sağır sultan işitti, ama dün Yenikapı’da konuşan siyasetçi bunun farkında değil. Oysa ABD, 15 Temmuz gecesi suçüstü yakalanmıştır. PKK ve FETÖ’nün arkasındaki Amerika görülmeden teröristlere ve darbecilere karşı mücadeleden sonuç alınamaz.
Yenikapı’nın tek eksiği Vatan Partisi idi. Darbe gecesi ilk olarak televizyonlarda açıklama yapan lider Doğu Perinçek’ti. Darbenin kimlerce yapıldığı herkesçe merak konusuyken gerçeği ilk söyleyen de Perinçek’ti. Vatan Partisi’nin açıklamaları hem iktidara hem de muhalefete yol gösterici oldu. Bu nedenle Doğu Bey, Yenikapı’da kürsüde olmalıydı. Olmaması nedeniyle Türk Milleti ve siyasetçiler,  bundan sonra yapılacaklar konusunda aydınlatıcı ilgiden yoksun kalmıştır. Bu da büyük eksiklik tabi ki...
                                                           Adil Hacıömeroğlu
                                                           8 Ağustos 2016



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder