ABD BAYRAĞI ALTINDA DEVRİMCİLİK OLUR MU?

                        
PKK/PYD’nin ABD’nin piyonu olduğunu öteden beri söylemekteyiz. Bu gerçeği, ABD de PKK/PYD de inkâr etmemekte. Birkaç gün önce PYD lideri Salih Müslim, “Kendileri Münbiç’ten geri çekilmek istese de ABD’nin bunu istemeyeceğini” söyleyerek “ABD ile anlaşmalarının olduğunu” vurguladı. ABD yöneticileri ise değişik ağızlardan “PYD’nin kendilerinin kara gücü olduğunu” söylediler.
ABD ve PKK/PYD sözcülerinin karşılıklı bağlılık bildiren sözlerini son günlerde çokça işitmekteyiz. Ne yazık ki PKK’nın kuyruğuna takılan bazı sol gruplara bunu anlatmakta zorluk çekmekteyiz. PKK’yı desteklemenin solculuk, devrimcilik olduğunu sanan bir zavallılık içinde bu gruplar. Tabi, PKK’nın kuyruğuna takılınca da ABD emperyalizmine hizmet etmekteler.
15 Eylül 2016 günü yayın organlarının internet sitelerine bir haber düştü. Haber şu... Şanlıurfa’nın Akçakale İlçesi’nin karşısında PYD denetimi altında bulunan Telabyad’da bölücü örgüt paçavrası indirilerek yerine, ABD bayrağı asılmış. Bu olay, bizi şaşırtmadı. Çünkü PYD zaten ABD için savaşmakta. Onun kara gücü. ABD adına vekâlet savaşı yapmakta. Vekilin değil, asıl olanın bayrağının asılması normal. PKK/PYD için de ABD bayrağının orada dalgalanması olağan.
Bizim merak ettiğimiz sol/devrimci(!) grupların ABD bayrağı karşısındaki tutumları. ABD-PKKPYD işbirliği bu kadar açıkken hala gaflet uykusundan uyanmayacaklar mı? PKK’yı destekleyerek ABD’nin yanında yer aldıklarının gerçeğini ne zaman görecekler? Devrimciliğin, solculuğun emperyalizme karşı mücadele etmek olduğunu anımsayacaklar mı acaba? Emperyalizme karşı olmadan devrimci olunamayacağını bilmeyen kişi, gider ABD piyonlarıyla kol kola girer. Amerikan projelerinde yer alır. Bilerek ya da bilmeyerek emperyalizmin hizmetkârı olur.
Ey devrimci olduğunu savlayan genç kardeşim, sen kimin yanındasın? Söyle bakalım... ABD’nin mi, yoksa Amerikan emperyalizmine karşı mücadele ederek canını veren Deniz Gezmiş, Mahir Çayan ve arkadaşlarının mı? Sen; ABD bayrağı dalgalandıranların mı, yoksa Amerikan askerlerini Dolmabahçe’den denize dökenlerin mi yanındasın?
                                                                       Adil Hacıömeroğlu
                                                                       16 Eylül 2016



BELEDİYELER TÜRK MİLLETİ’NİN DEĞİL Mİ?


Belediyelerin amacı, sınırları içinde yaşayan yurttaşlara hizmet etmektir. Bu hizmetin çerçevesi de “Belediye Kanunu”nda anlatılmaktadır. Ne yazık ki birçok belediye, yurttaşa hizmet yerine yandaşa, eşe dosta hizmet alanı durumuna getirilmiştir. Bu da yetmemiş gibi bazı belediyeler, terör örgütlerinin destekçisi durumuna düşürülmüş durumda. Yerel hizmet yerine, terör örgütüne hizmet öncelik kazanmış.
            Açılım süreci boyunca Güneydoğu’da birçok kent, cephaneliğe dönüştürüldü. Evler, caddeler, sokaklar her yer terör örgütünce kazılarak bombalar, patlayıcılar saklanmış. Şehirler arası yollara tonlarca patlayıcı madde gömüldü. Tonlarca patlayıcının iş makinesi olmadan toprağa gömülmesi olanaksız. Patlayıcılar gömüldükten sonra iş makineleriyle asfaltlama yapıldı. Böylece patlayıcılar özenle saklandı. Bu işi de bölgede yapacak tek güç belediyeler... Anlaşılacağı üzere son yıllarda verdiğimiz her şehidin kanının dökülmesinde birçok belediyenin payı var. O zaman şu soru akla geliyor: Bu belediyeler, Türk milletine mi ait, yoksa kanlı terör örgütüne mi?
Bölgedeki belediyelerin yaptıklarının bazılarını 12 Eylül 2016 tarihli Aydınlık Gazetesi’nden özetleyelim...
5 Ocak 2016’da Mardin Dargeçit Belediyesi’ne ait traktörde cephanelik yakalandı.
28Haziran 2016’da Şırnak Belediyesi’nde 119 tane havan topu ve tabanca ele geçirildi.
10 Temmuz 2016’da Mardin’de sekiz ton bombayla saldıran kamyon, Mazıdağ Belediyesi’ne aitti.
Dağdaki teröristlere yemek servisi yapan belediye mi istersiniz; öldürülen teröristlerin adlarını parklara, caddeler verenler mi?
Birçok HDP’li (DBP) belediye terörist cenazelerini kaldırdı. Hatta teröristler için mezarlık yaptıranlar da var.
Birçok belediye su, kanalizasyon, yol... gibi hizmetleri yapmadıklarına göre bütçelerini nereye harcıyorlar dersiniz? Devletin verdiği ödenekler, halktan toplanan vergiler teröristlere veriliyor. Ve bu paralar, halkın canına kıymak için kullanılmakta.
HDP’li Sırrı Süreyya Önder, 26 Nisan 2014’teki İmralı görüşmesinde Öcalan’a belediye başkan adaylarını Kandil’in belirlediğini söylüyor. Adayları, Kandil belirleyince belediyeler de Kandil’deki teröristlere hizmet ediyor. Bu da şaşırtıcı değil.
PKK’lı ve FETÖ’cü teröristleri destekleyen belediyeler görevden alınınca ilk sert karşı çıkış, ABD’nin Ankara büyükelçisinden geliyor. Bu da şaşırtıcı değil tabi ki...
“Hükümetin bazı seçilmiş yerel yetkilileri terörizmi destekledikleri iddiasıyla görevden alma ve yerlerine kayyum atama kararını takiben Türkiye’nin Güneydoğu’sundaki çatışma haberlerinden endişe duyuyoruz.” açıklamasını yapmakta Amerikan elçisi. Bu açıklama tehdit kokmakta. PKK saldırılarının artacağını söylemekte ABD elçisi endişe duyarak(!).
ABD’yi tehditkâr bir duruma sokan nedir? Ne olacak? Kendisine hizmet eden belediye yönetimleri görevden alınınca adamlarını savunmakta.
Unutmayalım savaş, ABD ile Türkiye arasında. PKK, FETÖ, IŞİD... Amerika’nın silahlı güçleri. Kurtuluş Savaşı sırasında ülkemizin her hangi bir yerinde düşman güçlerine bağlı belediye başkanı olabilir miydi? Olamazdı tabi... Şimdi ABD’ye bağlı belediye başkanları niçin olsun? Belediyeler, Türk Milleti’nin değil mi?
Görevden alınan belediye başkanlarını savunan kim olursa olsun ABD safındadır. Söyleyin bakalım, nerede duracağız? Türk Milleti’nin yanında mı, yoksa Amerika’nın ihanet hattında mı?
                                                           Adil Hacıömeroğlu
                                                           13 Eylül 2016




PKK/PYD’NİN SAFI BELLİ, YA SİZİNKİ?

                                   
Önce CİA Başkanı John Brennan açıkça söyledi. Tabi anlayana... “Ortadoğu’da iki ülke bölünecek: Irak ve Suriye...” ABD’nin hedefini açıkladı Brennan. Bu ülkeler nasıl mı bölünecek? İnanç ve etnik köken temelinde... Anlaşılacağı üzere Ortadoğu’da yüz yıllar sürecek olan kan davaları can alacak.
Peki, Irak ve Suriye bölünür de Türkiye bundan etkilenmez mi? Tabi ki etkilenir. Komşuları bölünen Türkiye ulusal bütünlüğünü koruyamaz. Bir sonraki adımda Türkiye parçalanmanın eşiğine gelir. NATO’da yıllardır sarmaş dolaş yaşadığımız ABD, Türkiye’nin bölünmesine önayak olmakta. Bu nedenle ABD’yi hala dost olarak görmek ne büyük saflık, ahmaklık ve gaflet... Düşmanın en büyüğü altımızı oymakta yıllarca. Buna karşın Türkiye’yi yönetenler hala ABD dostluğundan söz etmekteler...
CİA Başkanından sonra ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mark Toner konuştu. “PYD’yi desteklemeyi sürdüreceğiz.” PYD ne? Suriye’yi bölmek için ortaya çıkan ABD’nin “kara gücüm” dediği örgüt.
ABD’nin en yetkili ağzı, PKK/PYD’yi destekleyeceğini söylemekte. Üstelik bu, ilk de değil. Ama ne yazık ki ABD’nin “anlık istihbarat” vermesiyle PKK’yla savaşacağını düşünen siyasetçilerin elinde Kan kaybetmekte Türkiye.
PYD,  PKK’nın Suriye kolu... Amaçları, Türkiye ve Suriye’yi parçalamak... Batılı emperyalistlerin desteğiyle her gün masum insanların canlarına kıymakta PKK/PYD.
ABD yetkililerinden sonra sahneye PYD Eşbaşkanı Salih Müslim çıkıyor. “Aramızda(ABD ile) IŞİD’e karşı birlikte mücadele etme anlaşması var. Bu durumda bazı bölgelerde YPG (PYD’nin silahlı gücü) çekilmek istese de ABD istemez.” demekte Müslim. YPG Eşbaşkanı, ABD’den buyruk aldıklarını açıkça söylemekte. ABD’nin istemediği bir şeyi yapamayacaklarını açıklamakta.
Gerek Toner gerekse Müslim PKK/PYD’nin ABD’ye bağımlı olduğunu açıklamakta. Terör örgütünün iplerinin emperyalizme bağlılığının bir kanıtıdır bu açıklamalar. Ama nedendir bilinmez Türkiye’deki bazı sol örgütler, PKK’ya yandaş olma yarışındalar. Emperyalizme karşı savaşmayandan solcu olur mu? Olmaz...
YCHP yönetiminin HDP/PKK sevgisi anlaşılır gibi değil. AKP’li Başbakan Yıldırım: “Çözüm mözüm yok!” diyerek PKK ile yürütülen çözüm sürecinin bittiğini ve bir daha başlamayacağını söylüyor. YCHP Sözcüsü Selin Sayek Böke bu görüşe karşı çıkarak “Kimsenin ‘Çözüm mözüm yok!’ deme lüksü yoktur.” diyerek PKK ile açılım sürecinin başlamasını savunmakta.
Yaşadığımız kanlı süreç, Türk-Kürt savaşı değil. ABD, Türkiye’ye savaş açtı. Türk de Kürt de bu savaşta ABD’nin hedefinde... ABD; savaşı PKK/PYD, IŞİD, FETÖ gibi örgütlerle yürütmekte. Çözümü, PKK ile mi arayacağız? Yoksa ABD’ye karşı topyekûn savaşmakta mı kurtuluşumuz? Düşman cepheden savaşırken ona gül atılmaz.  
Ey sol grupçuklar...
Ey Denizlerin, Mahirlerin yolundan gittiğini sanan aymazlar...
Denizlerin, Mahirlerin kısacık ömürlerini emperyalizmle (ABD) savaşla tükettiklerini bilmiyor musunuz? Bilseniz PKK kuyrukçuluğu yapar mısınız?
Ey YCHP yöneticileri...
Ey sıkıştıklarında Atatürk’e sığınan tarih bilmezler...
Ey 9 Eylül’de CHP’nin kuruluş yıldönümünü kutlayanlar... Sizce bu 9 Eylül tarihi rastlantı mıdır? CHP’nin kuruluşundan bir yıl önce emperyalistlerin piyonu Yunan ordusu İzmir’den denize döküldü. Döken kim? Atatürk... O Atatürk ki emperyalizmi ilk kez yenen dünya lideri...Atatürk’ü birazcık olsun anlasanız “çözüm süreci”nden söz eder misiniz?
Ey sol grupçuklar, ey YCHP yöneticileri...
Hiçbir şey bilmiyorsanız ABD ve PKK/PYD sözcülerinin konuşmalarına bakın! Belki uyanırsınız aymazlık uykusundan...
PKK/PYD’nin safı belli... ABD’nin yanında tetikçilik yapmaktalar. Ya siz? Nerdesiniz? Kimin safındasınız? Korkmayın açık konuşun...
                                                            Adil Hacıömeroğlu
                                                            11 Eylül 2016



EFKAN GİTTİ, SIRA FİDAN’DA MI?

                                   
FETÖ, 17 Aralık 2013’te RTE’ye saldırdı. RTE, bu saldırıyı iki kişiyle savuşturdu. Birincisi, MİT Müsteşarı Hakan Fidan... İkincisi de İçişleri Bakanı Muammer Güler’in istifasıyla bakanlık koltuğuna oturan Efkan Ala... RTE’ye siper olan bu iki kişi bürokrat kökenli. İkisi de Milli Görüş geleneğinin siyasal mücadelesi içinde pişmemiş kişiler...
Dikkat edilirse içişleri Bakanlığı ve MİT gibi iç güvenliğin iki önemli koltuğunda, iki bürokrat oturdu en kritik günlerde. Anlaşılacağı üzere RTE, canını, malını, koltuğunu, geleceğini iki Milli Görüşçüye değil de iki bürokrata emanet etti. Bundan da anlaşılacağı üzere RTE’nin iki önemli dayanağı Ala ve Fidan... Yeni İçişleri Bakanı Soylu’nun da Milli Görüş geleneğinden gelmediğini söyleyelim.
Efkan Ala, bakanlık görevi sırasında FETÖ ile ödünsüz bir mücadele veriyor algısı yarattı kamuoyunda. Ancak bakanlığının kılcal damarlarına dahi işlemiş bir terör örgütünü temizlemek çok da kolay değildi. Temizlik çalışmasına karşın umulmadık yerlerden FETÖ’cüler çıktı ortaya. Kimi zaman vali, kimi zaman da emniyet müdürü olarak karşımıza çıktı FETÖ’cüler. Tabi Efkan Ala’nın içişleri bürokrasisinden geldiği unutulmamalı. Yıllarını bakanlık içinde geçiren birinin FETÖ’cüler konusunda bilgi sahibi olmaması düşünülemez.
Ala’nın neden görevinden ayrıldığı şimdilik muamma. Ancak çok yakın zamanda bu muammanın çözüleceği de kesin. RTE’nin FETÖ ile savaşında dayandığı önemli bir destek yıkıldı. Bakalım ikinci desteği ne olacak?
MİT Müsteşarı Hakan Fidan, 7 Haziran seçimlerinden beri ortalıkta yok! Var da yok... Fidan’ın RTE’den izinsiz milletvekilliği adaylığı, ikilinin arasındaki güven ilişkisini sakatladı. Bunun onarımı çok güç... Bundan da anlaşılacağı üzere RTE’nin bürokrat kökenli ikinci dayanağı da sallantıda. Gölgesinden bile şüphelenen, korkan bir RTE’nin bundan sonra işi zor.
RTE, kişisel kaygılar ve ideolojik saplantılarla müttefiklerini tüketmekte. Korku ve saplantılar yüzünden zayıfladığının farkında değil. 15 Temmuz’dan ders çıkarmadığı görülmekte. FETÖ ile mücadeleyi kişisel bir dava olarak anlamakta. Bu da onu, bir dizi yanlışın içine sokmakta. TSK’ya karşı düşmanca tavrı anlaşılacak gibi değil. Orduyu zayıflatacak hamleler yaptı. Bunlar da en çok FETÖ-ABD’ye yaradı. Oysa 15 Temmuz gecesi RTE’yi de Türk devletini de kurtaran TSK idi. Bu gerçeği bilmeden davranması, kendi sonunu hızlandırmakta.
RTE’nin 15 Temmuz’dan sonra Gezi Parkı’nda Topçu Kışlası yapma ısrarı ve Haydarpaşa Hastanesinin adını “II. Abdülhamit” olarak değiştirmesi anlaşılır gibi değil. Cumhuriyet değerleriyle kavga etmeyi sürdürmesi, ABD-FETÖ’yü güçlendirmekte. Bu yalın gerçeği bile görememekte. Devletin kurucu değerlerini yok etme çabasıyla kendi kuyusunu kazdığının farkında değil. Devlet, kurucu değerlerden uzaklaştıkça ABD-FETÖ güçlenir. Daha önce de söylediğimiz gibi RTE-AKP 15 Temmuz’da yıkılış sürecine girmiştir. Bu yıkılış süreci, RTE’nin bileşeni muhalefeti de siyasal çöplüğe gömecek.
Milletle kavga edenler, milletin başında duramazlar. Bu gerçeğin ışığında diyebiliriz ki tarihin tekerleği geri dönmez, kısa süreli patinajlar kimseyi umutsuzluğu sevk etmesin.
                                                                       Adil Hacıömeroğlu

                                                                       1 Eylül 2016