Atacan, önümüzdeki 8 Eylül’de
altı yaşını dolduracak, yedi yaşından gün almaya başlayacak. İki yıldır gittiği
çocuk yuvası dönemi bitecek, ilkokula gidecek.
Birkaç haftadır Atacan’a bunu anlatmaya çalışmaktayız. Çünkü çocukların
bir kişiden, benimsediği bir kümeden, alıştığı bir ortamdan, aidiyet duyduğu
bir yerden ayrılması epeyce zor. Bu durumun çocuk üzerinde tinsel bazı sorunlar
yaratacağı kesin.
Atacan’a, artık büyüdüğünü
söylüyoruz anne ve baba olarak. Büyüdüğü için de yeni bir okula başlaması
gerektiğini anlatıyoruz uygun bir dille. Ailesinin dışında ilk bütünleştiği
topluluk, eğitimini sürdürdüğü anasınıfı. Arkadaşlarıyla olağanüstü duygusal
bağları var. Çocuklar, kırk yıldır birlikteymişler gibi kendi aralarında çok
iyi bütünleşmişler. Dilerdim ki bu bütünlük
bozulmasın, gelecek eğitim aşamalarında da sürsün. Ancak bu olanaksız bir şey…
Her ailenin kendisine göre bir eğitim, okul tercihi var. Bu tercihlerde
ailelerin sosyoekonomik durumlarının etkisi çok büyük.
Eşimle düşündük taşındık bir okul
belirledik Atacan’ın okuması için. Ama bu konudaki kararımıza çocuğumuzu da
ortak ettik. O da konuşmalarımıza katıldı. Onun da görüşünü aldık. Sonunda
okulu görmek için 20 Mayıs 2017 günü yola çıktık.
Eşim, arabayı kullanıyor.
Atacan’la ben arka koltukta oturuyoruz. Kayıt olacağı okula gittiğimizi biliyor
ufaklık. Az da olsa heyecanlı, ama bunu belli etmek istemiyor. İşi, eğlenceye
vuruyor.
Atacan’a: “Okuyacağın okulda
hangi özelliklerin bulunmasını istersin? Biraz sonra okula varınca nelere
dikkat edelim? Senin için ne önemli?” sorularını soruyorum. Meğer bizim afacan
çoktan bu soruyu bekliyormuş gibi yanıtlarını peş peşe ağzından dökülen
tümcelerle veriyor.
“Okul sağlam mı, duvarları renkli
mi?” diyor ilk olarak.
“Sağlamlığı anladım da duvarların
renkli olmasının yararı ne?” diye soruyorum ona.
O: “Duvarların renkli olması
canlılık belirtisi Adil.” diyor. Susuyorum.
“Müdüre soralım, çocukları
seviyorlar mı?” tümcesi kulaklarımı dolduruyor.
“Tamam, bunu sen sorarsın, olur
mu?” diyorum. Gözlerini yol kıyısındaki ağaçlara dikip “Olur.” diyor.
“Okulda hayvan besliyorlar mı,
ona bakalım.” diyor tüm ciddiyetiyle. “Tamam…” Benim yanıtımı beklemeden “Okul
bahçesinin çevresinde ağaçlar var mı? Odalarda çiçek bulunuyor mu?” sorularını
ortaya attı. Ben de: “Sen okula mı gideceksin, doğa parkına mı? Ne yapacaksın
hayvanı, ağacı, çiçeği, böceği?” diye karşılık veriyorum ona. O: “Olur mu Adil,
doğayı sevmeyen çocukları sever mi? Canlılar çok önemlidir çok…” diyor bilmiş
bilmiş.
“Oyun alanı var mı, geniş mi?”
Buna da bakalım diye mırıldanıyor. Annesi: “Sen ders öğrenmeye mi, oyun
oynamaya mı gideceksin okula?” deyince Ata, şu yanıtı veriyor. “Çocuklar
oynayarak büyür anne. Ders de olacak oyun da.” Annesi de ben de susuyoruz bir
süre.
“Kütüphanesi, spor alanları olup
olmadığına bakalım.” diyor Ata. “Çünkü çocuklar kitap okumalı, spor yapmalı.
Bunlar yoksa kayıt olmayalım.” diye ekliyor.
“Evimize uzaklığını göz önüne
alalım. Çok uzaksa kayıt olmayalım. Binanın depreme dayanıklı olup olamadığını
da soralım. Okulun kaç katlı olduğuna bakalım.” diye sıralıyor isteklerini.
“Tamam, anladık hepsini de okulun
kaç katlı olduğunun önemi ne?” diyorum.
O: “Birinci sınıfların kaçıncı
katta eğitim göreceklerini öğrenmek için bunu öğrenmeliyim.” diyor.
Eşim, Atacan’a unuttuğu bir
şeylerin olup olmadığını soruyor. O, tam da annesinin içini okuyor.
“Yemekhanesi güzel mi? En çok hangi yemekleri pişiriyorlar?” diye soralım
diyor. Eşime göre oğlu iştahsız(!) bir çocuk… Yemek söz konusu olunca annesi
rahatlıyor.
“Yangın çıkarsa hangi önlemleri
alıyorlar? Okulda elektrikler kesilince ne yapıyorlar?” Evet, yüz yıl düşünsem
usuma gelmezdi bu iki soru. Atacan, resmen veli eğitimi yapıyor okul yolunda
bizlere.
“Ha, unutmayalım Adil! Yazı tahtasının
rengine de bakalım.” Otuz yedi yılı bitirdim öğretmenlikte. “Yazı tahtasının
rengini” merak eden ilk kişi oluyor Ata.
“Ne yapacaksın yazı tahtasının
rengini, sen oraya yazılanlara bak!” diyor annesi. “Olur mu?” diyor. “Siyah
olursa yazı tahtası, öğrenciler sıkılır.” yanıtı bizi şaşkına çeviriyor.
“Sınıfa girip sıralara bakalım.
Sıralar çocuklara göre mi?” diye bir isteğini daha söylüyor.
Evet, güzel bir düşünce… Yıl
boyunca oturacağı sıranın nasıl olduğuna bakmak onun hakkı.
Okulun bulunduğu caddeye girdik,
karşıdan okul göründü. Birkaç saniye sonra vardık hedefimize. Eşim, arabayı
park etti. Hepimiz indik araçtan. Ortamıza geçti, ellerimize yapıştı
Atacan. Okulun bahçesine girdik. Durdu,
bizi de durdu. “Bir sınıfta kaç kişi var? Kız-erkek sayısı eşit mi? Bunu da soralım.” dedi.
Son soru, günümüzün anlam ve
önemine çok uygundu. Atacan cinsiyet ayrımı konusunda duyarlı.
Arkadaşlıklarında cinsiyet ayrımı söz konusu değil. Ben, gülümseyerek “Kızlar
olmasa olmaz mı?” diyorum. “Olmaz.” diyor. “Sayılar eşit olmalı.” Diyecek söz
bulamıyoruz...
Okula giriyoruz. İyi bir
karşılama var. Önce oturup birer çay içiyoruz. Ardından yanımıza bir kılavuz
veriyorlar ve okulu gezdiriyor bize. Kılavuzumuz genç bir kız, işini seviyor.
Dersine iyi çalışmış. Durmadan anlatıyor, okulun her özelliğini bize tanıtıyor.
Anlatıyor, diyorum; ama anlatamıyor. Çünkü Atacan, sorularını sıralıyor.
Kılavuzumuz şaşkın… Sorular çalışmadığı yerlerden… Soruları, kendince
yanıtlamaya çalışıyor. Atacan, bıkmadan sorularını sürdürüyor. Okulun her
köşesini görmek istiyor. Neyse gezmemiz bitti. Okulu tanıdık. Kayıt bürosuna
geldik. Bir yorgunluk kahvesini hak etmiştik. Kahvelerimizi içtikten sonra
Ata’nın kaydını yaptırdık.
Okulu biz seçtik, kayıt olmaya
Atacan karar verdi. Memlekete, millete hayırlı olsun!
Adil
Hacıömeroğlu
24
Mayıs 2017
Eline sağlık ama daha önemlisi Atacan ı candan kutlarım, hem okula başladığı için hem de sorgulayan bir vatandaş olduğu için!
YanıtlaSilÖyle sanıyorum ki anaokulundaki öğretmenler gözünü açmışlar, onları da kutlamak lazım.
En önemlisi Atacan ın bu tavrını hiç değiştirmeden sürdürebilmesi, umarım hem onun okulu hem de diğer bütün okullar soran-sorgulayan bireyleri devşirip kullaştırmazlar !
Yoksa ....!
Sevgili Atacanı yürekten tebrik ediyorum.Soran ,sorgulayan,ne istediğini bilen ve ifade edebilen bir çocuk ,geleceğin aydınlık yüzü olacak ...Anne ve baba olarak sizlere ne mutlu .
YanıtlaSilAtacan’a gönülden sevgilerimi gönderiyorum. Lise ve üniversitede okuduğunu hayal ettim, içim çoştu, göğsüm kabardı. Ülkemizde yaratılmaya çalışılan doğadan, bilimden uzak kitlelerin karşısında, dimdik durabilecek Atacan ve arkadaşları. Ayrıca sizi ve annesi ile yuva öğretmenlerine de saygılar, sevgiler…
YanıtlaSilŞükran Balekoğlu Yamak
Dilinize sağlık.Soru soran çocuk zeki çocuktur. Okulundaki öğretmeni çocuğun özelliklerini biliyorsa bir başka deyişle çoğu tanıyorsa, bu özelliklerine göre çocuğa şekil vermiş olur.Çocuk aileden donatılmış olarak gelmesi de öğretmen acısından avantajdır. Yolu açık olsun, başarılarla dolsun.
YanıtlaSil